Demokratik Katılımcı Hekimler: Hekimi köle haline getiren sisteme karşı buradayız
İZMİR- Son dönemin en fazla tartışılan meslek örgütlerinden birisi Türk Tabipleri Birliği (TTB) oldu. Birçok tabip odasında seçim hazırlıkları devam ederken, süreç haziran ayı içinde yapılacak olan TTB Büyük Kongresi ile son bulacak.
Bu süreçte İzmir Tabip Odası’nda da seçim heyecanı başladı. 28 Nisan tarihinde gerçekleşecek olan İzmir Tabip Odası Genel Kurulu ve seçimleri için aday listesini açıklayan Demokratik Katılımcı Hekimler, katılımcı, demokratik bir anlayış için İzmir Tabip Odası yönetimine talip olduklarını duyurdu. Demokratik Katılımcı Hekimler’in aday listesinde, Zeynep Altın, Bülent Ertuğrul, Gonca Aslan, Gaffar Karadoğan, R. Özden Demir, Ömer Melik ve Serkan Şen yer alıyor.
İzmir Tabip Odası seçimlerine katılan Demokratik Katılımcı Hekimler adına doktor Zeynep Altın ve Bülent Ertuğrul ile konuştuk.
‘ASIL TARTIŞILAN KONU TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ’NE BAKIŞ AÇISI’
Bu süreçte İzmir Tabip Odası seçimlerinde birkaç grubun yarışacağını hatırlatan Dr. Zeynep Altın, birçok tabip odasında olduğu gibi İzmir Tabip Odası seçimlerinde de grupların her ne kadar yapılması gerekenleri anlattığını söylese de asıl tartışılan konunun Türk Tabipleri Birliği’ne bakış açısı olduğunu ifade etti. Bu nedenle öncelikle Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) ülke için ne anlam ifade ettiğini açıklığa kavuşturmak gerektiğini belirten Altın şunları söyledi:
“TTB 23 Ocak 1953 yılında kabul edilen 6023 sayılı yasaya dayanarak 7 Mart 1953 tarihinde kuruldu ve bu kanunun 1. maddesi ‘Türkiye sınırları içerisinde meslek ve sanatlarını icraya yetkili olup da sanatını serbest olarak yapan veya meslek diplomasından istifade etmek suretiyle resmi veya özel görev yapan tabiplerin katıldığı Türk Tabipleri Birliği; tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak ve meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluştur’ şeklindedir. Ayrıca aynı kanunun 4. maddesi birliğin yapması gerekli olan işleri sıralar. Kanunun kendisinden de anlaşılacağı gibi TTB ülkedeki sağlık sorunları ve bu sorunların üyeleri olan hekimlere etkilerini, hekimler ve halk sağlığını önceleyerek çözmesi gereken kuruluştur. Yani kuruluş yasası TTB’ye yapması gerekli bazı zorunlulukları bildirmiştir. İşte burada iki kavrama dikkat etmek gerekiyor. Birincisi ‘hekimler’, ikincisi ‘halk Sağlığı’
‘HEKİMLER ÜCRETLİ KÖLELERE DÖNÜŞTÜRÜLMEYE ÇALIŞILDI’
Dünyada 1980’lerde başlayan ve hızla yayılan liberal ekonomik yaklaşımdan sağlık alanının da payına düşeni aldığını ve sağlık hizmetinin kamucu yaklaşımdan uzaklaşarak piyasanın insafına terk edilen bir alana dönüştüğünü vurgulayan Altın, ülkede bunun başlangıcını 24 Ocak 1980’de alınan ekonomik kararlar ile görülebileceğini söyledi. O zamanın koşullarında bu ekonomik programı uygulamanın emek mücadelesinin gelmiş olduğu konum nedeniyle olanaksız olduğunu ve programın uygulanması için 12 Eylül’ü işaret eden Altın, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kuruluşundan, 12 Eylül darbesine kadar geçen süreç içinde TTB çoğu kez ülkede uygulanan sağlık politikalarında temel belirleyici unsurlardan biri oldu. Buna verebileceğimiz en güzel örnek 1960’lı yıllarda Prof. Dr. Nusret Fişek’in öncülüğünde uygulamaya giren ve ‘Sağlıkta Sosyalizasyon Yasası’ olarak bilinen 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun’dur. Bu kanun ülkemizde birinci basamak sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasını ve bazı eksik yönleri olsa da kamucu sağlık anlayışının öncelenmesini sağladı. Askeri darbe sonrası tam gün yasası yürürlükten kaldırılmış, sosyalizasyon yasasında ise gedikler açılmaya başlanmıştı. Bu dönem TTB’nin yetkileri de kısıtlanmış ve ülkedeki sağlık politikalarını etkileme gücü elinden alınmıştı. Hatta son dönemlerde hekimleri TTB’den uzaklaştırmak ve toplum nezdinde TTB’yi itibarsızlaştırmak için TTB’nin amaç dışı çalışmalar yürüttüğü propagandası yapılmaya başlandı. Sağlıkta piyasa ekonomisi politikalarının daha rahat sürdürülebilmesi için hekimlerin meslek örgütünün siyasi otorite tarafından ele geçirilmesi, eğer bu yapılamıyorsa toplumun ve elbette hekimlerin algısında düşmanlaştırılması sağlanmalıydı. Burada amaç hekimlerin örgütlü gücünü zayıflatarak onları bireysel yalnızlığa itmekti. Bu sayede hekimler ücretli kölelere dönüştürülmeye çalışıldı. Tüm bunlara karşın TTB her dönem olduğu gibi son dönemlerde de hekim haklarıyla ilgili önemli kazanımlar elde etti.”
‘HANGİLERİ TTB’NİN KURULUŞ YASASI DIŞINDAKİ ÇALIŞMALARDIR?’
Kuruluşundan, 12 Eylül darbesine kadar geçen süreç içinde TTB’nin belirleyici olduğu sağlık politikalarından örnekler vererek sözlerini sürdüren Altın, şöyle devam etti:
“Bu süreçte yapılan Sağlık Bakanlığı hastanelerinde hekimlerin mesai saati uzatılmaksızın 12.00-13.00 saatleri arasında öğle tatili yapabilmeleri sağlandı. Süt izninde döner sermayeden ek ödeme yapılmayacağına ilişkin işlemler, toplu iş sözleşmesine konması sağlanan hükümlerle engellendi. Sağlık Bakanlığı hastanelerinde işçi sağlığı ve güvenliği birimlerinin kurulması sağlandı. Üniversite/tıp fakültesi hastanelerinde görev yapan öğretim üyesi hekimlerden serbest çalışanlara da döner sermaye ek ödemesi yapılması sağlandı. Tıpta Uzmanlık Sınavı öncesi 6 aylık bekleme süresi sonlandırıldı. Radyasyonla çalışan hekimlere fiili hizmet zammı verilmesine dair yasal düzenlemenin yapılması sağlandı. Branşında tek hekime sürekli icap nöbeti tutturulması engellendi. Tıpta uzmanlık öğrencilerine/asistanlara nöbet ücreti ödenmesi sağlandı. Sağlık Bakanlığı’nın ‘6 aydan kısa süreli tedavi gerektiren hastalıklar için geçici görevlendirme’ yapabilmesi engellendi. Adli nöbetlerde TTB asgari ücret tarifesinden ödeme yapılması sağlandı. Hekimlere, zorunlu hizmet uygulaması süresince tıp fakültesi diplomalarının ve uzmanlık belgelerinin verilmemesi uygulaması engellendi. Üniversitede uzmanlık eğitimi alan hekimlerden ‘öğrenci katkı payı’ adı altında harç alınması uygulamasının sonlandırılması sağlandı. Nöbetlerin fazla çalışma olduğunun kabulü ile karşılığında izin verilmesi veya ödeme yapılması sağlandı. TTB’nin açtığı dava sonucu, pratisyenlikte eksik kalan Devlet Hizmet Yükümlülüğü süresini uzman ve yan dal uzmanı iken tamamlama şartı iptal edildi. Şimdi soralım. Yapılanların hangileri TTB’nin kuruluş yasası dışındaki çalışmalardır?”
‘HEKİMLERİN VE HALK SAĞLIĞININ ÖNCELENDİĞİ BİR TTB İÇİN MÜCADELE’
“Bugün TTB’ye gelen bir başka eleştiri ise bu kurumun politika ile uğraştığı yönündedir. Ancak TTB’nin kuruluş amacı aslında hekimleri ve halkın sağlığını ilgilendiren konularda politika yapmaktır” diyen Altın, “İşte 1980’lerde başlayan sağlık alanındaki dönüşüm süreci sonunda hekimler gerek kamuda gerekse özel hastanelerde ücretli kölelere dönüştürülüp, sağlık alanının aktif üyeleri olması gereken bu meslek grubu edilgen bir konuma sürüklendi. Bugün içinde bulunduğumuz ve İzmir Tabip Odası (İTO) seçimlerinde yönetime aday olan Demokratik Katılımcı Hekimler olarak bu edilgenliğin ortadan kalkması için İzmir’de mücadeleyi sürdürme ve yükseltme kararlılığındayız. Bu amaçla hekimlerin çalışma koşulları, özlük hakları ve ekonomik sorunlarıyla ilgilenen, çözüm üreten, kamu hastanelerinde temsilcilikler aracılığıyla etkin bir şekilde çalışan devlet hastanesi hekimlerinin yanında, özel sağlık alanında çalışan hekimlerin ve işyeri hekimlerinin emeğinin değeri ve iş güvencesi için mücadele eden, aile hekimlerinin öncülüğünde vergide adalet talebini kendine dert edinen ve bu konularda politika üreten bir oda isteğiyle yönetime aday olduk” diye konuştu.
‘TTB, GÖREVİ GEREĞİ POLİTİKA YAPAN BİR MESLEK ÖRGÜTÜDÜR’
“Bir Bakışta Sağlık” raporundan örnekler vererek sözlerine devam eden Altın, son olarak şunları söyledi:
“Kişi başı sağlık harcamasında OECD liginde, 38 ülke arasında 34. sıradayız. Rapordan bir başka veri de Avrupa genelinde hastanelerde sunulan sağlık harcamalarının yüzdev39 ile en büyük bölümünü oluşturduğu. Peki, Türkiye’de bu oran nasıl, yüzde 53 ve OECD ülkeleri arasında en yüksek değer. Yani Türkiye’de sağlık sistemi korumaya değil, tedaviye öncelik veriyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı’na kadar olan dönemde sağlık ocakları eksiklikleriyle de olsa koruyucu sağlık hizmeti ağırlıklı hizmet sunardı. En azından sağlık sisteminin yapısı böyle kurgulanmıştı. Sağlıkta Dönüşüm ile birlikte mantık tamamen tersine döndü. TTB’nin kuruluş yasasında ne diyordu; TTB halkın sağlığını koruyucu hizmetleri yapmak zorundadır. Sağlıkta Dönüşüm politikasının halkın sağlığını bozduğu ortadayken TTB kanunun kendisine iş olarak zorunlu tuttuğu politikaları önermemeli mi? Hekimi ücretli köle haline getiren bir sağlık hizmeti anlayışı yerine hekimi mesleğini icra ederken bilimsel bilgisinin doğrultusunda kararlarında özgür olabileceği bağımsız bir çalışan olarak gören sağlık hizmeti için mücadele etmek de politik bir tutum gerektirir ve bu nedenle TTB politika yapar. Kısaca TTB politik olmayan bir dernek değil tam da yapması gerektiği gibi kanun ile belirlenmiş görevleri gereği politika yapan bir meslek örgütüdür. Kuruluş yasasında yazdığı gibi de bunu ‘yapmakla mükelleftir’ yani zorunludur.”
‘SON 20 YILDIR GENÇ HEKİM ORANINDA HIZLI BİR ARTIŞ OLDU’
Oda yönetimine seçildikleri takdirde nasıl bir yönetim anlayışları olacağını sorduğumuz Dr. Bülent Ertuğrul ise sorumuza şu yanıtı verdi:
“Yapılacak çok iş var. ‘İyi hekimlik’ adına çok iş var. Bizler 30 yılı aşkın süredir mesleğimiz, haklarımız ve emeğimiz için mücadele eden Demokratik Katılımcı Hekimler grubu ile seçime hazırlanıyoruz. Şu anda tamamen piyasa ekonomisinin insafına bırakılmış binlerce hekimin temsilcisi olarak öncelikle Tabip Odası’nın bürokratik engeller olmadan, şeffaf bir yönetim anlayışıyla çalışan, herkesin söz sahibi olduğu ve seçilmiş organların aktif katılımını sağlayan, hekimlerin tabip odasına aidiyet duygusunu artıran katılımı güçlendiren bir oda olarak çalışmasını sağlamamız gerekiyor. Son 20 yıldır ülkemizdeki genç hekim sayısının oranı arttı. İTO seçimlerinde yarışan listeler arasında en genç ekip bizim ekibimiz. Doğal olarak genç hekimlere ve tıp öğrencilerine daha fazla ulaşarak, gençleşen hekim kitlesinin yaşadığı ekonomik zorlukları, uzayan emek yoğun çalışma sürelerini, artan sağlıkta şiddet baskısı altında tükenmişliği bizzat kendisi yaşayan, anlayan ve çözüm odaklı çalışmalar yapan, genç hekimlere alan açan bir oda anlayışımız var. Elbette emekli hekimlerin de sorunları önceliklerimiz arasında. Grubumuzda gelenekten geleceğe bilgi ve deneyim aktarımını sağlayarak emek veren akademisyen hocalarımız, sağlık politikalarına yıllarca emek veren arkadaşlarımız zaten bu deneyim ve mücadele birikimi ışığında emekli hekimlerin sorunları ile ilgili olarak da bir çekim merkezi olmaya devam edecek. Bildiğiniz gibi TTB emekli hekim aylıklarına ilişkin bir kanun teklifi hazırladı ve 12 Mart 2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan partilere bu kanun teklifini sundu. Gençleşen hekim kitlesi ile emekli hekimlerin mücadelesini harmanlayarak büyütmek, önümüzdeki en büyük görev olacak. Bir başka konu ise toplumda ve işyerlerinde kadına yönelik şiddet ve cinsiyet eşitsizliğidir. Yine gururla söyleyebiliriz ki Demokratik Katılımcı Hekimler listesinin yaklaşık yüzde 65’ini kadın meslektaşlarımız oluşturmakta ve bu konuda mücadele kararlılığımızı daha listelerimizi oluştururken bu şekilde göstermiş olduk. Elbette emekli hekimlerin de sorunları önceliklerimiz arasında. Bildiğiniz gibi TTB emekli hekim aylıklarına ilişkin bir kanun teklifi hazırladı ve 12 Mart 2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan partilere bu kanun teklifini sundu.”
‘EMEĞİ VEREN BİZLER İSEK ÖZNELERİ DE BİZ OLMALIYIZ’
Sağlık hizmeti alanında önemli bir emek gücünün hekimler olduğu vurgulayan Ertuğrul, “Tüm baskı ve yıldırmalara karşı ortak tavrımızı göstereceğimiz, geleceğe güvenle bakıp birlikte olacağımız çalışma alanları için meslektaşlarımızı bize katılmaya davet ediyoruz” diyerek sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Uzun çalışma saatleri, yöneticilerin mobbing’i, şiddete yol açan güvensiz çalışma koşulları, özel hastanelerde güvencesiz çalışma zorunluluğu, sağlığın alınıp satılabilir bir meta haline dönüştürülmesi, siyasi otoritenin hekim emeğini değersizleştiren söylemleri sağlık alanında hekimleri tüketen, mesleğine ve emeğine yabancılaştıran hatta yurt dışına göç ettiren bir ortamın oluşmasına neden oluyor. Burada en önemli söylemimiz ‘Emek Bizim, Söz Bizim’ söylemimizdir. Emeği veren bizler isek sağlıkta karar veren, sağlık politikalarını belirleyen kısaca bu alanın özneleri de bizler olmalıyız. Bu da ancak kamu ya da özelde, hastanelerden acillere, aile sağlığı merkezlerinden tıp fakültelerine, toplum sağlığı merkezlerinden, ortak sağlık güvenlik birimlerine hekimlerin olduğu her alanda mücadele ederek olanaklı olacaktır. Mücadelenin ana unsuru ise meslek kuruluşu olan tabip odaları ve TTB’dir. Unutmamalıyız, tabip odaları ve TTB hekimlerden uzak kurumlar değil bizzat hekimlerin kendileridir. Hekimlerin kendi haklarını savunacağı, ülkede halkın sağlığını önceleyen bir sağlık anlayışı ile bir arada bulunacağı yer meslek örgütleri olan TTB ve tabip odalarıdır.”